İran savaşı göze alıyor mu?
Nisanda Şam’daki konsolosluk binasına saldırıya karşılık 350 füze ve SİHA ile düzenlenen misillemenin caydırıcı olamadığından hareketle İranlılar bu sefer yanıtın farklı ve şaşırtıcı olacağı, bu farklılığı yaratmak için de kapıları müzakereye kapatmaktan bahsediyor...
Tahran’da İsmail Haniye’nin, Beyrut’ta Fuad Şükür’ün öldürülmesinin ardından İsrail ve müttefikleri aylak aylak beklemeyeceklerini anlıyor. Cumadan beri iptal edilen uçak seferleri, Beyrut’tan tahliye haberleri ve Tahran’dan düşmanı germeye ayarlı yanıltıcı mesajlar herkese “İşte bu gece geliyor gelmekte olan” dedirtiyor.
Tahran’ı vazgeçirme ya da sınırlamaya yönelik çabalar kifayetsiz kalmışa benziyor. Haliyle kaçınılmaz misillemenin bölgesel bir savaş çıkarmadan nasıl olacağına dair askeri, siyasi ve diplomatik düzlemde kalibrasyon çabaları ağırlık kazanıyor.
Nisanda Şam’daki konsolosluk binasına saldırıya karşılık 350 füze ve SİHA ile düzenlenen misillemenin caydırıcı olamadığından hareketle İranlılar bu sefer yanıtın farklı ve şaşırtıcı olacağı, bu farklılığı yaratmak için de kapıları müzakereye kapatmaktan bahsediyor.
Yapılan değerlendirmelerde şu vurgular öne çıkıyor:
- İran küçük düşürüldü, egemenliği ihlal edildi; buna yanıt vermezse itibarı zarar görecek ve hiçbir caydırıcılığı kalmayacak, dahası İsrail küstahça saldırmaya devam edecek. Sırada İranlı liderler de olabilir.
- Daha büyük savaştan kaçınmak için İran savaşa hazır olduğunu göstermek zorunda. Bunun yolu da İsrail’in canını yakacak bir cezalandırmadır.
- Geçen seferki gibi pazarlık yapılmayacak ve neyin ne zaman olacağı önceden ABD ve bölgedeki müttefiklerine iletilmeyecek.
Eğer tutum değişmez ve misilleme bu minvalde gelişirse İran’ın “stratejik sabır” siyasetini tamamen rafa kaldırdığını ve büyük bir savaşı göze aldığını gösteriyor.
***
İsrail’in Haniye suikastını resmen üslenmemesi, bakanlara konuşma yasağının getirilmesi ve saldırının nasıl olduğuna dair sızıntılar İran’ı etkilemeye ve tepkisini sınırlandırmaya dönük psikolojik harp stratejisini andırıyor. New York Times’ta başlayıp Daily Telegraph’ta devam eden sızıntılar Haniye’nin füze, SİHA ya da quadcopter ile değil önceden odaya yerleştirilen bombayla öldürüldüğü kurgusunu işliyor. Şükür suikastından farklı olarak Haniye cinayetinde ‘ne teyit ne inkar’ siyaseti gütmesi de bu kurgunun bir parçası gibi duruyor. Mossad’ın Devrim Muhafızları’na sızdığı, parayla içerden birilerinin satın alındığı ve güvenlik zafiyeti oluşturduğu algısı tartışmayı İran’ın içine itme amacı güdüyor. Yozlaşmış Devrim Muhafızları eliyle düzenlenmiş bir saldırı olduğu iddiası, olayın iki ülke arasındaki örtülü savaşın devamı olarak ele alınması beklentisine hizmet ediyor.
Diğer seçenekler saldırıyı ‘örtülü savaş’ kapsamının dışına çıkarıyor. Bu da İran üzerindeki misilleme baskısını artırıyor.
Devrim Muhafızları da kendi bulgusunu açıkladı: “Saldırı 7 kg patlayıcı taşıyan kısa menzilli bir mermi ile düzenlendi.”
Devrim Muhafızları kendisini kuşatan kuşkuları dağıtmaya çalışsa da kapsamlı bir soruşturma yürütülüyor. Mossad’ın onlarca suikast ve sabotaj eylemine ilaveten nükleer dosyaları çalıp İsrail’e götürmesi İran’a ne denli sızdığını zaten gösteriyordu. Füze ya da quadcopterin yakından geçen teleferiğin ikinci durağından atıldığı iddiası da var. Amwaj.media'ya konuşan İran güvenlik kaynaklarına göre mermi tam da telefonunun bulunduğu yere çarptı, Haniye’nin başını ve göğsünü parçaladı. Füze senaryosu da Mossad’ın sahada olduğunu gösteriyor. Fakat geçerli sayılan hikâye misillemenin yönünü tayin ediyor. Örtülü savaş kapsamında bir bombalı saldırı İran topraklarından fırlatılan balistik füzelerle yanıtı gerektirmeyebilir.
Yani New York Times’ın senaryosundan gidenlerin yürüttüğü mantık bir bakıma ‘Zaten İsrail’le örtülü savaş halindesiniz, misillemeni 300 füzeyle yapıp savaş riskini alma, vekil güçler zaten üç koldan vuruyor, onların saldırılarını kendi namına yaz ve hesabı kapat’ diyor. Bakınız, ABD Başkanı Joe Biden da İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’ya çok sinirlenmiş, sesini yükseltmiş, “Bana maval okuma. Başkanı çantada keklik zannetme" demiş. Hatta Netanyahu’dan daha önce de gerilimi tırmandıracak hamlelerden kaçınmasını isteyen Biden daha da ileri giderek İsrail’i nisandaki gibi koruyamayabilecekleri uyarısında bulunmuş. İsrail’in yılmaz koruyucusu İran için müttefikini de fırçalamış! Daha ne olsun…
Netanyahu suikast emrini Washington’dan dönüşte ayağının tozuyla verdi. Kongre üyeleri tarafından 57 kez ayakta, 22 kez de oturarak alkışlandı. Beyaz Saray’da ağırlandı. Bir de başkan adayları Kamala Haris ve Donald Trump’la görüşüp müstakbel yönetimlere çapa attı. Aldığı cesaretle dilediği gibi maval okuyor, kekliyor. Neden yapmasın ki? Sonuçta Biden adam yerine konulmadığını düşünse de Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM) nisandaki gibi yine tüm savaş takımlarını Kızıldeniz ve Akdeniz’e sürerek İsrail’e kalkan pozisyonu almıyor mu? Tel Aviv’e giden CENTCOM Komutanı Michael Kurilla’nın yaptığı ortak hareket planlarını gözden geçirmekten başka bir şey mi?
Netanyahu’nun şimdilik alamadığı tek şey Lübnan ve İran’a topyekun savaş konusunda yeşil ışık. Biden yönetimi nisandaki misilleme sırasında İsrail’i koruyacağını ama İran’a saldırmayacağını belirtmişti. Haaretz muhabiri Amir Tibon’a konuşan bir Amerikalı yetkiliye göre, iki lider arasındaki gerilime rağmen ABD misillemelere karşı İsrail'e yardım etmeye hazırlanıyor ama çatışmanın kapsamını daha da genişletecek hamlelere Amerikan desteği olmayacak.
Amerikan güvencesi, Netanyahu’daki pervasızlığı teşvik eden en önemli faktör. Biden bile isteye istismar edilmeye müsait bir ikircik içinde. Bölgesel savaş çıkmaması için diplomasi yürütüyor ama Netanyahu’nun kendi siyasi bekası için savaş çıkarmaya namzet hamleleri karşısında caydırıcı durmuyor. İsrail Amerikan silahları, askeri koruması ve siyasi desteği sayesinde soykırım yapıyor. Haliyle gırtlağına kadar suça ortak bir Biden var. Ateşkes konusunda da Netanyahu’nun 10 aydır kendisine yalan söylediğini fark etmiş! Keklenmeye razı bir başkan!
İsrail Başbakanlık Ofisi’ne göre Netanyahu 1 Ağustos’taki görüşmede Biden’a ‘Amerikan siyasetine müdahale etmeyeceği, Amerikalılardan da İsrail siyasetine müdahale etmemesini beklediğini’ söyledi. Her şeyi borçlu olduğu yere aba altından sopa gösteriyor. Amerikan korumasındaki devamlılık olmasa bunu yapabilir mi?
Bir de ABD’yi İran’la savaşa soksa nihai hedefine ulaşmış olacak! Bu noktada misillemeyi şiddetle savunan İranlı yetkililer bile Netahyahu’nun tuzağına düşülmemesi gerektiğini söyleme gereği duyuyor.
***
Halihazırda çatışmanın içinde olan Hizbullah’ın olası misillemesi İran’ınki kadar bahislere konu olmuyor. Çok yönlü baskı altındaki Hizbullah normalde Lübnan’ı ateşe atmamak ve bölgesel savaşın müsebbibi olmamak için angajman kurallarını genişletmekten kaçınıyor. Ayrıca askeri taktik olarak fırlatma rampaları, tesisleri ve yeni silahlarını daha fazla açık etmek istemiyor. Bir eşiği aşacaksa sonuna kadar gitmek zorunda. Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah, Şükür’e suikasttan sonra yeni bir aşamaya geçileceğini söyledi. İsrail bunu ciddiye alıyor. Peki bu neye delalet ediyor?
Daha uzak menzilde yüksek bir askeri hedef mi? Rafineri ve kimya fabrikası gibi stratejik tesisler mi? Ya da hedef Tel Aviv mi? Yeni aşamayla yıpratma savaşının ötesine mi geçiliyor? Bölgesel savaş çıkmasın diyen kendini sınırlama stratejisi bitiyor mu?
El Cezire muhabiri Ali Haşim’in Beyrut ve Tahran’daki kaynaklara dayanarak geçtiği bilgiye göre arabuluculara büyük çaplı savaş dahil sonuçları ne olursa olsun etkili bir yanıt verileceği söylendi. Zamanlamayla ilgili de "Düşmanımız iyi hazırlanmış, biz de hazır olduğumuzda işi yapacağız" denildi.
Axios’tan Barak Ravid’e konuşan ABD'li ve İsrailli yetkililer misillemeyi bugün erken saatlerde beklediklerini söylüyor. Amerikalı yetkililer misillemenin 13 Nisan'dakinden daha kapsamlı olacağını ve Hizbullah'ı da içereceğini öngörüyor. 1 Nisan’daki konsolosluk saldırısına misilleme 12 gün sonra gelmişti.
Israel Hayom'un askeri analisti Yoav Limor’un öngörüsüne göre bu kez Direniş Ekseni’nin tüm parçaları birlikte saldırıya geçebilir; İsrail’e savaşın tavanını yükseltme bahanesi olmasın diye yanıt askeri ve stratejik hedeflerle sınırlı tutulabilir; ama Hayfa ve Tel Aviv gibi yerler vurulursa İsrail karşılık verebilir ve taraflar büyük savaşa sürüklenebilir.
BBC muhabiri Nafiseh Kohnavard’a göre İran “misilleme yapmaması” yönündeki taleplere yanıt vermeyi reddetti. Dışişleri Bakanı Ali Bageri Kani kendisini arayanlara “Bu kez müzakerelere veya hoşgörüye yer yok” dedi.
Bu arada Kuveyt gazetesi El Ceride bir Amerikan güvenlik heyetinin 1 Ağustos’ta Ankara’dan gizlice özel bir uçakla Kerec’deki Payam Havaalanı'na inip İranlılarla iki saat süren bir toplantı yaptığına dair ‘gerçeküstü’ sayılabilecek bir habere imza attı. İranlıların “Ben almayayım” diyerek prim vermediği haber güya İran Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi'nden üst düzey bir kaynağa dayanıyor. İddiaya göre Amerikalılar, ABD’nin Haniye'ye suikasttan habersiz olduğunu, Netanyahu'nun kontrolden çıktığını, tüm bölgeyi kapsamlı bir savaşa sürüklemeye çalıştığını, Tahran’ın bu oyuna gelmemesi gerektiğini ama saldırıya geçerse ABD’nin İsrail’i koruyacağını söyledi. Amerikalılar teşvik babından Netanyahu’nun ABD ziyaretinde Siyonist lobiye açık ettiği İran, Türkiye, bazı Arap ülkeleri yok edip dize getirmeyi amaçlayan ‘bölgesel Holokost’ planını paylaştı, İranlılara jest olarak 10 Mossad ajanının ismini verdi ve “Tel Aviv’e acı verici bir darbe olur” yorumu eşliğinde nükleer anlaşmaya dönmeyi vaat etti. Bu habere hayal ürünü demek için çok neden var. Normalde Amerikan-İran diyaloğu Umman aracılığıyla yürüyor. Ürdün Dışişleri Bakanı Eymen Safedi’nin ABD ve Fransa dahil çok sayıda ülkeyle temaslarının ardından dün Tahran’a gitmesi haberin asparagas değerini artırıyor! Safedi 9 yıl sonra İran’a giden ilk üst düzey yetkili. Ürdün 13 Nisan’daki misillemede füzeleri durdurmak için havalanan ABD ve İsrail uçaklarının hava sahasını kullanmasına izin vermişti. İran da ABD ile işbirliği yapabilecek ülkeleri uyarıyor. Amman’ın korkusu büyük ama Tahran’a ABD ve müttefikleri adına gittiği aşikâr.
Safadi’nin ziyareti fırtınadan önce son bir girişimi andırıyor. Kapalı kapılar ardında ne konuşuldu bilmiyoruz ama Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan’ın dışa dönük yanıtı açıktı: “Saldırı karşılıksız kalmayacak.”
Basitçe bu sarmalı Gazze’de hızlı bir ateşkes durdurabilir. ABD bunu başarabilir mi?
Şimdilik gök zifiri karanlık; herkes yıldız niyetine akacak füzeleri bekliyor; ucunda dünya savaşı olan…
Fehim Taştekin Kimdir?
İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. Gazeteciliğe 1994’te başladı. Yeni Şafak, Son Çağrı, Yeni Ufuk, Tercüman, Radikal ve Hürriyet gazetelerinde çalıştı. Muhabirlik, editörlük ve dış haberler müdürlüğü yaptı. Ajans Kafkas’ın kurucu yayın yönetmeni olarak Kafkasya üzerine çalışmalar yürüttü. Kapatılıncaya kadar İMC TV’de “Doğu Divanı”, “Dünya Hali” ve “Sınırsız” adlı programların yanı sıra MedyascopeTV ve +GerçekTV’de dış politika programları yaptı. BBC Türkçe’nin analiz yazarları arasında yer alıyor. Al Monitor ve Gazete Duvar’da köşe yazılarına devam ediyor. Kafkasya ve Orta Doğu üzerine saha çalışmaları yürüttü. “Suriye: Yıkıl Git, Diren Kal”, “Rojava: Kürtlerin Zamanı” ve “Karanlık Çöktüğünde” adlı kitaplara imza attı.
Trump döndü, ABD iç savaştan sıyırdı... Ya dünya? 07 Kasım 2024
İki felâketten birine razı olmak! 04 Kasım 2024
Açılımda Kandil ve Suriye yok! Peki sahada olan ne? 31 Ekim 2024
Fars’ın stratejik aklı ne diyor; ‘Vur’ mu, ‘Dur’ mu? 28 Ekim 2024 YAZARIN TÜM YAZILARI